Kurbanlık KOÇ

SSCB dağıldıktan sonra bazı iş adamları devletin birçok imkanlarını kullanarak inanılmaz servetlere kavuştular. Bunlardan biri ise YUKOS Petrol Şirketinin Başkanı olan Mihail Hodorkovski idi.
2005 yılına kadar Putin ile iyi geçinen Hodorkovski için 2005 yılı sonun başlangıcı oldu.

Dünyanın en büyük petrol şirketlerinden biri olan YUKOS’un sahibi 7 milyar dolarlık vergi kaçaklılığı ile suçlandı ve Rus mahkemeleri 8 yıl hapis cezası verdi. Hapiste geçen 4 yılın ardından ise 44 milyar dolarlık gasp ve kara para aklama suçlamalarıyla yeni bir dava açıldı ve bu sefer hakkında 40 yıl hapis istendi.
Bu süreç içinde YUKOS zarar gördü ve iflas etti. Vladmir Putin başa geçtikten sonra özel şirketlerin Rusya’yı yönetmesine izin vermemiş, Rusya’nın şirketleri yönetmesini izleyen bir politika belirlemiş ve konjektür gereği birçok oligark ile mücadele etmişti.
Türkiye’de durum ise çok farklı değil. İzmir İktisat Kongresi’nden sonra bir “Milli Burjuvazi” icat edilmesi gerekiyordu. Tek parti döneminin milli burjuvazisine ilk örneklerden biri ise Koç grubudur. Çok partili dönemde her parti kendi burjuvasını kendisi üretmeye çalıştı ve bu burjuvanın toplamı derin devletin ekonomik kanadını oluşturdu. TSK ve kamu ihaleleri, batık krediler, hazine arazileri hep bu kaynaklara gitti.
Son yıllarda Türkiye’de de konjektür gereği büyük sermaye grupları ile AKP Hükümeti’nin arasında çeşitli sorunlar olduğu biliniyor. Türkiye’de “paradan para kazanma” fırsatı gittikçe azaldıkça sermayenin sesi daha fazla çıkmaya başladı ve bazı sermaye grupları Gezi Parkı eylemlerinde hükümete karşı açıkça bayrak açtı. Başbakan Erdoğan meydanlarda Koç grubunu Gezi direnişçilerine destek vermekle suçlamış, “hesabını verecekler” demişti ve geçtiğimiz hafta hesaplaşma başladı. Koç Grubu’nun üç büyük enerji şirketi maliye baskınlarıyla sarsıldı. Polis, Maliye Bakanlığı ve EPDK ekiplerince yapılan baskın için hükümet “rutin inceleme” dese de bu açıklama kimseyi tatmin etmedi. Daha önce Aydın Doğan’a kesilen yüklü vergi cezasını hatırlayanlar bu olayı “Gezi’nin intikamı” olarak yorumladı. Baskın sonrası Koç Grubu hisseleri borsada milyarlarca TL değer kaybetti. Koç’un enerji alanındaki Tüpraş, Opet ve Aygaz şirketlerini kapsayan inceleme için maliye müfettişlerinden özel ekip oluşturuldu. İncelemelerin bir yıla kadar sürebileceği söyleniyor.
Hafta sonu da Koç grubunun kazandığı Türkiye’nin ilk milli savaş gemisi MİLGEM ihalesiyle ilgili Başbakanlık tarafından başlatılan inceleme tamamlandı. Bu ihale de büyük ihtimalle iptal edilecek.
Tüpraş baskınını salt bir mali denetim gibi görmemek gerekir. Hükümet ve sermaye arasında çetin bir savaş başladı diyebiliriz. Bu savaşın sonunda Beykoz Konakları’ndaki alternatif hükümet projelerinin mi hayata geçeceği yoksa bu sermaye gruplarının çok büyük zararlar mı edeceğini hep beraber göreceğiz.

***
Ön yargılı olmayı sevmem, genelde değilimdir ancak bazı olaylar karşısında insan ister istemez ön yargılı davranıyor. Geçtiğimiz haftalarda sosyal medyada bir video çok paylaşıldı, konuşuldu. “oğlum bak git” tadındaki videoda hafif tombul bir çocuk hastanede kan vermek istemiyor “damar benim, kan benim” diyerek hafif Polat Alemdar tarzı ve bol küfürlü çıkışlarıyla hastanede olay çıkarıyordu. Videoyu ilk izlediğimde “bu çocuğun nasıl bir ailesi var, bu çocuğa hiç mi terbiye vermemişler” diye içimden geçirmedim değil. Ancak olayın iç yüzünü öğrendiğimde bu düşüncemden dolayı hem kendime kızdım hem de utandım. Haber kanallarından biri bu çocuğun ailesine ulaşmış ve onlarla röportaj yapmış. Bizim küçük Polat Alemdar, sinir hastalığı nedeniyle Bakırköy Sinir ve Ruh Hastanesi’nde, başındaki tümör ve epilepsi nedeniyle Haseki Hastanesinde, kiloları nedeniyle Cerrahpaşa’da tedavi gören bir yavrumuzmuş. Bazı ilaçlarını almadığı zaman o şekilde sinirli oluyor ve ne yaptığını hatırlamıyormuş. Bizim ufaklık, yapılan röportajda çok sakin ve güzel konuştu. Arkadaşlarının videoyu izlediğini ve kendisiyle dalga geçtiğinden yakındı. “Kimse o videoyu izlemesin, gerçekten çok pis küfürler etmişim” diyen yavrumuza acil şifalar diliyorum…

***
Bir çok vatandaşımız için vatan artık Avustralya. Eş, dost, akrabalar burada. Ancak benim gibi bazı kişiler için Avustralya gurbet demek ve öyle de kalacak. Bayram sabahı gurbette elinizdeki tek imkan telefon ya da internettir. Teknoloji sayesinde birazda olsun özlem giderilir. Sevdiklerimizin neler yaptığını, kimlerin gelip gittiğini sorarız. Bir şekilde oradaymış gibi hissetmek isteriz.
Gurbet özlemi içimizde kanayan bir yara olarak kalır, yara kapanmaz ancak günlük yaşamda üzeri bir kabuk gibi örtülür. Bayram sabahları tüm duygular gibi o kabukta açılır.
Gurbetteki bayramların bir gün bitmesi ve sevdiklerimizle geçireceğimiz nice bayramlara … Bu bayramın ve gelecek tüm bayramların sevdikleriniz, özledikleriniz ve yanınızda olmasını istediğiniz insanlarla geçmesi dileğiyle…

#YUKOS

Bir cevap yazın

Your email address will not be published / Required fields are marked *