26/02/2013 by Zeynel Engin
28 Şubat, medya ve finans
Bu yıl, 28 Şubat 1997 “post modern” darbesinin on altıncı yılı. O dönemde yaşanan olayların perde arkasındaki gerçekler her geçen gün daha da ortaya çıkıyor.
Dönemin aktörlerinin bütün gizli saklı kalan pisliklerinin ortalığa saçılmasıyla 28 Şubat sürecinin tamamen son bulduğu açık bir şekilde belli oldu. “28 Şubat süreci bin yıl sürecek” diyenlerin ileriyi ne kadar doğru görebildiklerini bizde görmüş olduk.
28 Şubat dönemi, askerin içindeki çeteci ve cuntacıların, bazı sivil güç odaklarıyla birleşip demokratik yollarla iktidara gelmiş bir hükümeti, özellikle medyayı kullanarak önce toplum gözündeki değerini azaltarak baskı, şantaj ve manipülasyon sonucu iktidardan düşürme projesi olarak her zaman akıllarda yer alacaktır.
Bu konuda her ne kadar ön planda asker içindeki bazı cuntacılar gözükse de, işin arka planında ekonomik anlamda işleri bozulan “sivil generallerin” olduğu asla unutulmamalıdır. Darbeyi planlayan sivil generaller olmasaydı, asker içindeki cuntacılar tek başlarına müdahaleyi yapamazlardı. Bugün yapılan itiraflar, çekilen belgeseller ve ortaya dökülen dönemin gizli belgelerinden bu gerçeği daha iyi anlıyoruz.
Cuntacılara meşru zemin hazırlamak için hukuksal veriler oluşturulmaya çalışıldı. Bütün bunları bilgi kirliği içinde kamuoyuna yansıtma görevini ise medya üstlendi. O dönemde önemli iki medya grubunun haksız krediler almak ve bu bunları geri ödememek için işin içinde bulunduğu bugün ortaya konulan belgelerle anlaşılıyor.
O gün “Merkez Medya” dedikleri medya, darbe için ortamın olgunlaşmasını sağlamak amacıyla hiçbir kaide, kural ve ahlakla bağdaşmayacak yayınlar yaptı.
Daha sonradan ortaya çıkan itiraflardan anlıyoruz ki, malum evde Fadime Şahin’le basılan Müslüm Gündüz’le nasıl işbirliği yapıldığına, evi basacak olan polislerin Gündüz’ü cepten arayarak, “Hadi be oğlum! Fadime daha banyoya girmedi mi yahu? Ağaç olduk burada acele et!” dediğine birçok gazeteci şahit olmuş.
Hürriyet gazetesi yazarı İsmet Berkan “Medya olmasaydı, 28 Şubat başarılı olamazdı. Medya neredeyse gönüllü olarak psikolojik harekatın parçası oldu. Hepimiz kullanıldık ve kendimizi kullandırdık” diyor. Bu itiraflar 28 Şubat’ın nasıl bir toplumsal mühendislik örneği olduğunu gösteriyor.
O dönemde yapılan en önemli psikolojik harekatlardan biri Sincan’da tankların yürütülmesiydi. İddiaya göre, bu tankların fotoğrafını çeken Sabah gazetesinin muhabirleri Cemal Doğan ve Kamil Elibol, tankların yürütülmesinden saatler önce Sincan’a gönderilmişti. Acaba, tankların yürütüleceği haberi bir gece önceden gazetenin Genel Yayın Müdürü’ne verilmiş miydi? Belki de anlatılanlar şehir efsanesidir (!) ve muhabirler tesadüfen (!) Sincan’dan geçerken tanklara rastlamıştır.
28 Şubat döneminde TSK ve medya elele vererek topluma bir dayatmada bulundu.. Bir başka tabirle, ölümü gösterip, sıtmaya razı etti. Halkın bilinç altına sinsice, “Ya bu koalisyon hükümeti gidecek, ya da darbe olacak” mesajı kodlandı. Menderes asılırken gıkı çıkmayan, ondan sonraki her darbede de hem canından hem malından ödün vermek zorunda olan halk bir kez daha boynunu büküp emredileni yaptı.
Peki bütün bu yaşananlarda asıl neden “irtica” endişesi miydi yoksa işin içinde başka şeyler var mıydı ? O karanlık dönemde Egebank, Türkbank, İnterbank, İktisat Bankası, Etibank, Toprakbank, EGS Bank, Yurtbank, Bank Ekspres, Esbank, Bank Kapital, Pamukbank, Demirbank, Ulusal Bank, Yaşar Bank, Sitebank, Tarişbank, Kentbank, Sümerbank, Bayındırbank, Marmara Bank, İmpexbank, Kıbrıs Kredi Bankası İstanbul Şubesi, TYT Bank ve İmar Bankası battı… Batan veya batırılan 25 bankanın faizsiz hesaplandığında devlete maliyeti TMSF’nin 2009 yılındaki resmi açıklamasına göre 30 milyar 183 milyon dolar…
Bunun, Merkez Bankası’nın piyasa şartlarında uyguladığı faiz üzerinden hesaplandığında ülke hazinesine etkisi ise 50 ile 65 milyar dolar arasında. Borçluların devlete ödediği, daha doğrusu TMSF’nin tahsil edebildiği meblağ ise 18 milyar 494 milyon dolar. TMSF, 2018’e kadar 3 milyar 612 milyar dolar daha tahsilat beklentisi içinde.
Peki bu kadar borç nasıl Türk halkının sırtına yüklendi? İşte 28 Şubat savcıları ve Meclis Komisyonu bir yandan da bunu araştırıyor… Öte yandan bu batanlar içinde haksız yere el konulmuş bankalar ve gaspla batırılmış işadamları da vardı…O hengamede özellikle 28 Şubat’ın Başbakanı Mesut Yılmaz kin güttüğü kimi işadamlarını batırdı…Kimi bankalar kasten batırıldı…28 Şubat’ın karanlık asker-siyaset-medya üçgenleri belli adamların üstünü çizdi,önce operasyonel olarak belli adamlar itibarsızlaştırıldı sonra da mallarına,mülklerine el kondu… Bir yandan da 28 Şubat darbecilerinin gözetiminde, özellikle 28 Şubat darbe dönemi fırsat bilinerek bankaların içi boşaltıldı. MİT’de görevli bir yakınımın ifadesine göre o dönemde özel uçaklarla bavul ve çuvallar dolusu nakit para Yeşilköy havaalanından yurtdışına kaçırılmış ve buna göz yumulmuş.
Bütün bunlar olurken kendi bankalarının içini boşaltan belli işadamları da bankalarına el konulmasından çok memnun oldular… Dahası itibarları hiç mi hiç zedelenmedi. Resmen kendi bankalarını soydular sonra da tüm yükü bu halk üstlendi…
Bir cevap yazın