12/06/2012 by Zeynel Engin
Güçlü muhalefet, güçlü hükümet…
Bundan birkaç yıl önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan şöyle bir söz söylemişti “ AKP olarak bizim en büyük şansımız karşımızda Deniz Baykal gibi bir muhalefet liderinin olmasıdır ”. Bu söz AKP’nin niye 3 dönem üst üste iktidara geldiğinin bir özeti gibi. Karasız seçmenler oy vermek için alternatif 2. bir parti bulamadıklarında, isteseler de istemeselerde başka partilere oy verebiliyorlar.
Öte yandan proje üretmeyen, yapılan her işi sadece eleştirmek için eleştiren, vizyonu olmayan bir muhalefet, iktidar partisi ve hükümet için hem bir avantaj hem de dezavantaj oluyor. Kendisini zorlayacak bir muhalefeti bulamayan hükümetler, yaptıkları bazı işlerde hoyratça davranabiliyor, “nasılsa alternatifimiz yok, önümüzdeki seçimlerde de iktidardayız” rahatlığına düşebiliyor. Bu durum dünyanın tüm ülkelerinde aynı. Şu anda üstünde yaşadığımız Avustralya da buna dahil. Gerçi Avustralya’da ki durum Türkiye’den biraz farklı çünkü burada AKP gibi güçlü bir iktidar yerine azınlıkta, ayakta kalmaya çalışan bir iktidar ve Tayyip Erdoğan gibi popüler bir lider yerine kendi partisi içinde bile yeterli desteği alamayan bir Julia Gillard var.
İktidardaki İşçi Partisi’nin icraatlarının büyük bölümü kamuoyu tarafından, iş çevreleri tarafından benimsenmiyor, tasvip edilmiyor ancak alternatif ne olur diye bakıldığında ise karşılarında Tony Abbott’ı görüyorlar. Bu durumda 40 katır mı, 40 satır mı gibi bir ikileme düşüyorlar.
Geçtiğimiz hafta yapılan bir kamuoyu araştırması bu konuda çok çarpıcı sonuçlar önümüze serdi. Herald Nielsen firması tarafından yapılan araştırma yaklaşık 1400 seçmen üzerinde yapıldı. Araştırmaya katılanların %61’i Liberal Parti’nin başında yeniden Malcolm Turnbull’u görmek isterken araştırmaya katılanların sadece % 34’ü Abbott’ı başarılı buluyor ve partinin başında kalmasını istiyor.
Araştırmanın en önemli sonucu iktidar partisini ve Julia Gillad’ı ilgilendiriyor. Julia Gillard’a verilen destek her geçen gün azalırken son yoklamalarda bu destek %26 ya düşmüş durumda.
Liberal Parti’de bir lider değişikliği olmadığı taktirde önümüzdeki seçimlerde seçmenleri zor bir karar bekliyor olacak. Ama siyasette 1 gün bile uzun bir süre. Belli mi olur belki Kevin Rudd yeniden sahneye çıkar ve tüm dengeler değişir.
***
Türkiye’de geçtiğimiz hafta Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, gıdada taklit ve tağşiş (bir şeyin içine başka bir madde karıştırma, katıştırma) yaparak, tüketiciyi yanıltan 11 firmayı teşhir etti. Son zamanlarda yapılan bu uygulamayı tüketiciler açısından çok yararlı buluyorum. Bu sayede tüketiciler hangi markanın ürünlerinin içinde ne var ne yok öğrenmiş oluyorlar ve ona göre satın alıyorlar.
Böyle bir uygulama Avustralya’da ne derece yapılıyor, o konuda bir bilgim yok ancak gıda konusunda yapılan denetimlerin Avustralya gibi bir ülkede yeterince iyi yapılmadığına inanıyorum. Geçtiğimiz hafta markette gördüğüm yeni bir sucuk markasını denemek istedim. Yıllardır tükettiğim marka yerine, ambalajı ve görünümü itibariyle oldukça kaliteli gözüken bu sucuk markasını aldım. Sucuğu tavada pişirdiğimde sucuğun %50 – 60 oranında yağdan oluştuğunu görünce oldukça şaşırdım. Tavadaki sucuklar bir avuç kalmış, tava yarısına kadar yağla dolmuştu. Bu ülkede gıda üretimi yapan yerleri denetleyen hiç mi bir merci yok ? Gıda kodeksine göre sucukta bu oranda yağ olması normal mi ? Hiç sanmıyorum… Bu konuda denetim yapan kuruluşlarında Avustralya’da yeterli denetim yapmadıklarını, yaptıkları denetimlerin sadece evrak düzeyinde kaldığını biliyorum. Bu durumda görev yine tüketiciye düşüyor. Ben bir daha o marka sucuğu satın almayacağım. Eminim benim gibi düşünen bilinçli tüketiciler de bu şekilde davranırsa bu ve bunun gibi firmalar ya kendilerini düzeltmek zorunda kalacak, ya da kapılarına kilit vurarak piyasayı kaliteli iş yapan firmalara bırakmak zorunda kalacaklar.
Geçen hafta Türk medyasından :
– Yahu ciddi bir kürtaj tartışması var hemen işi soyunmaya getirip fırsat bu fırsat çıplak poz verip ‘bedenim benimdir’ demek, ne demek ? ‘Bedenim benimdir’ bahanesi ile her fırsatta soyunup bizlere teşhir etmelere doyamıyorsan, o beden pek de senin olmuyor artık… Cüneyt Özdemir
-“Nazım Hikmet’i okuyan Necip Fazıl’ı okumaz” bağnazlığını, kimden kaptık? “Beethoven dinleyen Dede Efendi dinlemez” veya “Cumhuriyet’in değerlerini kutsayanlar için Osmanlı tarihi bir kara sayfadır” demeyi nasıl benimsettik genç kuşaklara? Geçen hafta sonsuz yolculuğuna uğurladığımız şair Abdürrahim Karakoç da, bu anlamsız kamplaşma yüzünden toplumun sadece muhafazakar kesimlerince okundu ve bilindi.Ama kendilerini “Beyaz Türk” olarak görenler de, Musa Eroğlu’nun türküleştirdiği Abdürrahim Karakoç’un “Mihriban/ Aşk” şiirini hiç farkında olmadan ezbere bilmezler mi? Mehmet Barlas
Bir cevap yazın